Manş Denizi, 2018

Nesrin Olgun, Manş Denizi’ni 1979 yılında geçmişti. Tam 38 yıl sonra 2017’de Manş’ın kıyısına yaklaşıp suya baktığımda tam bir bilinmezlik bekliyordu beni. Okyanus geçmek… Karanlık suya atladım. Tam beş saat sonra soğuk, sinsi bir yılan gibi sardı bedenimi. Her yerimi ısırıyor, tarifsiz acılar yaşıyor, bir yandan ağlıyor, diğer yandan yüzmeye çalışıyordum. Gözlüklerimin içi tuzlu ve yakıcı göz yaşlarım ile dolmuştu.

Siz hiç uçsuz bucaksız okyanusta tek başınıza ağladınız mı…

Çok zor bir duygu…

Başetmek mümkün değil.

Korkuyordum.

20’lerinde bir gençtim daha.

Denizde frizby oynamak varken ben kapkaranlık bir suda ağlıyordum.

Hani üşüyünce yorganı iyice üzerinize çekersiniz ya ben de bonemi alnıma doğru çekip biraz daha devam ettim. Hakem Keith, üzerindeki montu çıkarıp tişörtle kaldı ve bana cesaret vermeye çalıştı. Sonra bir dubaya gülen surat çizip bana doğru fırlattı. İlk kez o zaman güldüğümü hatırlıyorum. 

Ama hiç bir şey fayda etmiyordu ve ben değil ama vücudum 7. saatin sonunda pes etti.

İşte o gün karaya ayak bastığımda okyanusla konuşmanın sihrini anlatmıştı bana otel sahibi… Bir sene okyanus dili ve edebiyatında okur gibi çalıştım, Okyanusça öğrenmek için…

Bir daha hiç, o gün Manş’da hipotermi geçiren Bengisu olmadım.

Nasıl hazırlanmam gerektiğini çok iyi biliyordum. Akıntı durumunu ve hava raporlarını takip ediyor, rüzgarı ezberliyor, soğuk su kampları yapıp soğuk eşiğimi 18 derecelere kadar indiriyor, yağ oranımı artırıyor, Okyanusçamı da sürekli geliştiriyordum.

Bir yılım günde 10-12 saatten fazla çalışarak geçti.

En sevdiğim hikaye ve filmler, kahramanın her şeyi bırakıp gittiği ve farklı bir yaşamı seçtiği hikayelerdi.  Bir masada büyük hikayeler anlatan insanların gözlerinin derinliklerinde neler yaşadıklarını görmeye çalışır, ben de böyle hikayeler istiyorum derdim. 

2018 Ağustos’un Manş’ın bir daha kenarına geldim kuş uçuşu 36 kilometrelik parkuru, aslında 45 kilometrelik etabı 11 buçuk saatte yüzerek bitirdim. Bir anda masadaki en ilginç ve büyük hikayeler anlatan insan oldum.

Kayalıklara oturup benimle gelen tekneye ve artık gözükmeyen İngiltere kıyılarına baktım. Hiçbir şey imkansız değil diye düşündüm bir an. 

Daha da uzağa yüzebilirdim. 

Oleeey ! sesleriyle bölündü düşüncelerim. Çok sevinmiştim ama asıl oraya gelene kadar yaşadıklarımı sevmiştim. Tekneye dönmek için suya kendimi bıraktığımda onca saatin yükü ve savaş hali omuzlarımdaydı. Aklımın almayacağı kramplar geçiriyor, konuşamadığımı, derimin tuzlu sudan marine olduğunu hissettim. Fotoğraf için zorla gülümsedim, beni arkaya yatırdılar ve yarı baygın geri döndüm.

Akşam kendime şu satırları not ettim: ‘Gözlerin parlıyorsa yüzersin, çünkü saatler ve deniz seni öyle yıpratacak ve sınırlarını, sabrını öyle zorlayacak ki dayak yemişe döneceksin. Okyanus her açığını ararken sen gülmüyorsan zaten geçmiş olsun. ‘

İşte böyle Manş’ı geçtim, önce kafamda bitirdim.